Monday, January 16, 2012

Ülkücüler Yeşil'i falakaya yatırdı

Kamuoyunda yaygın bilinen adı ile 1996 yılında 'Yüksekova Çetesi'ni ortaya çıkaran emekli Jandarma İstihbarat Astsubayı Hüseyin Oğuz, çeteler ve faili meçhul cinayetleri anlattı.

07 Ocak 2012 Cumartesi - 08:53

Dinçer Gökçe'nin haberi

Kendi ifadesi ile “Yüksekova’da bir çete çıkarmıştım. İşte hayatım bundan sonra tamamen değişmişti” diyen Oğuz, kitabında hala sır perdesi aralanmayan bir dizi cinayeti gündeme taşıyor. Korucu, asker, itirafçılardan oluşan Yüksekova Çetesi’inin hala tüm yönleri ile soruşturulmadığı görüşünde olan Hüseyin Oğuz “Yüksekova çözülseydi, Susurluk olmazdı” iddiasında. Eski Özel Harekât Polisi Ayhan Çarkın’ın açıklamaları ile mezar yeri yeniden gündeme gelen eski MİT’çi Tarık Ümit’in Marmaris’de defnedildiğini iddia eden Oğuz, Yeşil lakaplı Mahmut Yıldırım ile ilgili de bir dizi bilgiye kitabında yer veriyor. Oğuz’un Paraf Yayınları’nda önceki gün çıkan kitabında öne çıkan konu başlıkları şöyle:

YEŞİL’İ FALAKAYA YATIRDILAR
“Yeşil kim? Devletin manevi şahsiyetine hakaretten ve görevli polis memuruna hakaretten kayıtlı olan, kimliğiyle beraber Bingöl Solhan’ın köyünden olduğunu ilk olarak Meclis Susurluk komisyonunda açıklayan kişiydim. Yeşil 1978 yılında kime hainlik etmişti. Ayaklarının altı demirle neden yanmıştı? Herkes Yeşil’i ülkücü olarak biliyordu. Ben de ülkücülere yaptığı o hainliği kaleme alayım. 1978 yılında Muş Ülkü Ocakları Başkanı, Sakık Ailesi tarafından öldürülür. Ülkücü hareket o il başkanının kanını yerde bırakmaz. O şahsı Muş merkezinde misilleme yaparak infaz etmelerinin ardından, genç, Elazığ ülkü ocakları başkanlığına sığınmak zorunda kalır."

"Polis bu şahsı arar. Neticede Elazığ’da olduğunun tespit edilmesinden sonra Elazığ ülkü ocakları başkanlığı abluka altına alınarak, ülkü ocaklarının aranmak istenmesi üzerine zanlı polise teslim edilmek mecburiyetinde kalınır. Ülkücü camia içerideki köstebekleri arar ve bulur. Köstebek Ahmet Demir takma adını kullanan Mahmut Yıldırım’dır. Mahmut Yıldırım sorguya alınır. Ne kadar inkara çalışsa da kendisinin ispiyonculuğu ortaya çıkar. Ülkücü hareket bunu hazmedemez. Yeşil falakaya yatırılarak ayakları kızgın demirle yakılmıştır. Yeşil’in Sakıklar ile tanışması ve samimiyeti bu yıllara dayanır."

PAPAZA KASET İÇİN ÖDENEK
"Malatya alayında İstihbarat Şube Müdürü İrfan Yarbay vardı. Sürekli olarak yanına esmer biri geliyor, yalan yanlış bir şeyler anlatıp gidiyordu. Bu Papaz, İrfan Yarbay’ı kandırıyordu. Ben bundan çok şüphelenmiştim. Bölgede ne kadar hatırşinas insan varsa onları PKK’cı olarak ispiyon ettiğini ve bunlardan para sızdırdığını tespit ettim ama sırası var diyordum. Bu Papaz’ın gerçek kimliğini ve köyünü tespit etmek için arkadaşlarımı PKK’cı olarak onun evine gönderdim."

"O da arkadaşlarımı PKK’cı zannederek bizimle ilgili tüm bilgileri aktarmış ve arkadaşlarım bunu öğrenip bana rapor verdiler. Bu Papaz Arguvanlı Hasan Hüseyin Çıplak’tı. Papaz evlidir ama etrafa kendini JİTEM’ci olarak tanıtır. Hatta ikinci bir kız kaçırır. Kızın anne ve babası üzerine gidemez. Papaz kaset çıkaracağım diyerek istihbarat ödeneğinden para alır. Benim artık Papaz’ın kafasını koparma zamanım gelmişti. Papaz bana yanaşmaya çalıştı. Benim kendisinin bu işlerini öğrendiğimin farkında değil. Beni aptal zannediyordu."

BİTLİS’İN EKİBİ TASFİYE EDİLDİ
"Rahmetli Eşref Bitlis ekibini oluşturmuştu. Bu ekipte; Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, Diyarbakır bölge komutanı iken Lice’de, Tuğgeneral Temel Cingöz Adana’da, Jandarma Albay Rıdvan Özden Mardin’de, Kazım Çillioğlu Tunceli’de şehit oldu. Bu güzel insanlar sırasıyla birileri tarafından yok edildi. 20 Eylül 1996 tarihinde kamuoyunda Yüksekova çetesinin ortaya çıkmasında Havar kod adlı Kahraman Bilgiç şunu ifade etmişti: “Eşref Bitlis ve Bahtiyar Aydın’ı biz öldürdük.” Bu sözün üzerine gidilmeliydi. Üzerine gitmeye çalıştım. Başıma gelen kalmadı ama yine de yılmadım."

"Rahmetli Eşref Bitlis bu derin yapının sistemini kanıtlayan güçlü bilgileri içeren bir dosya hazırlamıştı. Çözüm için Diyarbakır’a gidecekti. O gün ekibinde olup da annesi hasta olan Kazım Çillioğlu Diyarbakır uçağına son anda binememişti. Eşref Paşa’nın Diyarbakır’a gideceğini karargah personeli haricinde bilen olmazdı. Onun için kara havacılık okulunda hazırlanan uçağa binişinden bir saat sonra uçak düşmüştü. Tüm ekip şehit olmuştu. Olay basında uçak buzlanma neticesinde düştü denildi. Oysaki 18 Şubat 1997 tarihinde Meclis Susurluk komisyonunda ben şu ifadeyi kullanmıştım: 'Bu bir kaza değil, suikasttır. C-4 ile suikast gerçekleştirilmiştir. Hangarda nöbetçi olan er Tahir, pilot elbisesi ile C-4’ü yerleştiren kişiyi gördü' demiştim."

BİNBAŞI ÖZEN AVUKAT ÖZER’İ UÇURACAKTI
"Gelelim 1992’ye… Niçin 1992? Çünkü suikast eylemleri planlı eylemlerdir. O yıllarda Aytekin Özen binbaşı olarak Diyarbakır JİTEM’de görevlidir. Kamuoyunda varlığı çok tartışıldı. Neden yok dendi? Çünkü amacının dışına çıkmıştı. Artık kontrol edilemiyordu. 1992 yılında Amerikalı, bir ayağı topal emekli bir albay, siyah bir çanta dolusu C-4 ile geldi. Bu çanta dolusu C-4’ü Aytekin Özen ve Yeşil’e verdiği tüm istihbarat birimlerince biliniyordu. Aytekin Özen bu işin uzmanı olarak onu Diyarbakır JİTEM’de iken denedi. Örneğin Avukat Mustaf Özer olayında denendi. Niçin Eşref Bitlis ve ekibi hedefti? Çünkü jandarma JİTEM sayesinde kirletilmişti. JİTEM’de kimin ne yaptığı bilinmiyordu."

TARIK ÜMİT BAŞKA İSİM ALTINDA GÖMÜLDÜ

Radikal gazetesi

etiketler: haber, türkiye, faili meçhuller, Yüksekova Çetesi, yeşil, mahmut yıldırım, Meclis, Susurluk, Hüseyin Oğuz, Malatya, Ahmet Demir, Kazım Çillioğlu,



Capturetr
yakamoz01 friend

No comments: